Onlar ve Biz: COVID-19 Salgınında Zenginler ve Yoksullar

Koronavirüs pandemisi kasıp kavurmaya devam ettikçe, bize diyorlar ki: "virüs ayrımcılık yapmaz - zenginlerle yoksullar, hep beraber aynı gemideyiz". Bununla birlikte, gerçek şu ki, göreceli olarak güvende olmanın tadını çıkaran ayrıcalıklı seçkinler, kâr etmeyi sürdürmek için işçilerin daha yüksek enfeksiyon riski ortamında olmasını göze almaktalar. Bu virüs, insan yaşamından ziyade kârın öncelikli olduğu çürük ve kalpsiz kapitalist sistemin doğasını ortaya koymaktadır.


İngiltere Başbakanı Boris Johnson koronavirüse yakalandı. Britanya'nın varisi Prens Charles ve İngiliz film yıldızı Idris Elba da öyle. Virüsü kapmış olan zengin ve ünlü kişilerin listesi her geçen gün daha da uzuyor. Ama endişelenmeyin! Kendilerini izole ediyorlar, en iyi şekilde bakılıyorlar ve üstelik -neredeyse semptom bile göstermiyorlar!

Bu arada, İngiltere'deki sınıf ayrımının öbür ucunda Kayla Williams duruyor. 36 yaşında, 3 çocuk annesi ve bir çöp toplayıcısının karısıydı, COVID-19 nedeniyle yaşamını kaybetti. Virüsün tüm semptomlarına sahipti, ancak önceki gün onu gören ilk yardim görevlilerine göre, "öncelikli" değildi. Test uygulanmadı, tedavi edilmedi. Guardian gazetesine göre kocasının umutsuz ifadeleri şu şekildeydi:

"Sadece tecrit etmem gerektiğini söylediler. Bana başka bir şey söylemediler. Ben de diyabet hastalığı olan biriyim. Insülin kullanıyorum. Tek bildiğim, izole etmem gerektiği. Kimse test yapıldığından veya başka bir şeyden bahsetmedi."

Bayan Williams'a test yapılıp tedavi uygulansaydı belki de hayatta kalabilirdi. Eğer biri suçlanacaksa, bu ilk yardim görevlileri veya NHS (İngiliz ulusal sağlık sistemi) personeli değil. Hükümetin kendisidir. Pandemi için "sürü bağışıklığı" olarak adlandırılan stratejiyi izlediler ve ciddi bir hazırlık yapmadılar. Çin ve İtalya tahrip olurken, İngiliz hükümeti oturdu ve virüsün “toplumun içinden geçmesini” bekledi. Test kitleri veya koruyucu ekipman ve tıbbi ekipman tedarik etmediler. Yeni hastaneler inşa etmediler veya kapasiteyi artırmadılar. Ve yeni personel işe almadılar veya mevcut personel için herhangi bir eğitim hazırlamadılar. İşçi sınıfına, elbette ... "sevdiklerini kaybetmeye" hazırlanmaları söylendi.

Salgından önce bile, NHS toplumun ihtiyaçlarını neredeyse hiç karşılayamıyordu. Sigorta kesintileri ve özelleştirme sağlık sistemini yok etti. Sıradan insanlar kendi kaderlerine terk edildiler.

ABD'de milyonlarca insanın temel tıbbi bakıma erişimi bile yok. Kaliforniya'da 17 yaşındaki çocuk , yerel bir hastaneden geri çevrildi. Koronavirüsün tüm semptomlarına sahipti, ancak sigortalı değildi. Daha sonra hastalıktan öldü. Uygun bakımı alsaydı, hayatta kalabilirdi. Los Angeles Halk Sağlığı Bölümü ölümünün koronavirüs ile ilgili olduğunu belirtti. Ancak bu açıklama daha sonra, yüksek makamların baskısıyla geri çekildi. ABD başkanı Donald Trump tarafından geçen hafta imzalanan bir yasa tasarısıyla herkes için ücretsiz testler veriliyor, ancak bu testlere erişebilmek neredeyse imkansız! Ne var ki asıl tedavi tamamıyla farklı bir konu. Sigortasız bir hastanın tedavisi 35,000 dolara mal olabilir. İşveren sigortası olan kişiler bile 1,300 dolardan fazla ödeme yapmak zorunda kalabilir.

Bize koronavirüsün sınıflar arasında ayrım yapmadığını söylüyorlar. Telegraph Gazetesi “Hepimiz aynı gemideyiz” manşetini atıyor. Ancak gerçekte, yoksullara başka, zenginlere başka muamele uygulanır. Çoğu ülkede, sıradan insanlar için yeterli test olmadığı söyleniyor. Semptomları olan kişiler, kritik bir durumda olmadıkları sürece test edilmiyor. Belirtildiği gibi, ölümünden sonra bile, Kayla Williams koronavirüs için test edilmedi. Ne diyabetik kocası ne de üç çocuğu. Hiçbiri “öncelikli” değildi. Ölüm kayıtlarında ölüm nedeni muhtemelen koronavirüs ile ilişkili olarak sınıflandırılmamıştır. Bu şekilde daha kaç vaka vardır dersiniz? 

Bu arada, iş insanları, ünlüler, politikacılar ve kraliyet ailesi en ufak bir şüphede hemen test ediliyor ve sonra mümkün olan en iyi sağlık hizmeti veriliyor. ABD'de ciddi bir test kiti sıkıntısı var ve on binlerce test uygun bulunmadığı için reddedildi. Ancak Utah Jazz basketbol takımının bir (milyoner) oyuncusuna virüs teşhisi konduktan sonra, son zamanlarda birbirlerine karşı oynayan Utah Jazz ve Oklahoma City Thunder'dan düzinelerce oyuncu ve personel test edildi. Atlantik gazetesine göre, bu Oklahoma eyaletinin tüm test kitleri stoğunun yüzde 20'sini oluşturuyordu.

Kamu sağlık hizmetlerinde sırasını beklemek istemeyen zengin insanlar özel kliniklere gitmekte sıkıntı çekmiyor. Londra'da, Özel Harley Street Kliniği zengin müşterilere her biri 375 £ fiyatla binlerce test sattı. Klinik direktörü Dr Mark Ali, Sun gazetesine şunları söyledi: “Özel kişiler var -tanınmış isimler- lordlar ve eşlerini ve hatta hastalığa yakalanmaktan endişe duyan doktorları ve diş hekimlerini test ediyoruz.”

ABD’de, Santa Monica’da bir çocuk doktoru tanesi 250 Dolar’a test kiti satmakta. Pahalı özel klinik ve özel sağlık danışmanlığı hizmetleri hızla artıyor. Özel bir İngiliz tıbbi tesisi olan Lansherhof, Immune Plus Destek İnfüzyonu, 300 £'luk bir tetkikte önemli bir artış olduğunu bildirdi. New York Times gazetesine göre, bazı varlıklı insanlar hastaneler yetersiz kaldığında vantilatör (solunum cihazı) satın almaya ve şahsi yoğun bakım üniteleri kurmaya çalışıyor. Dünyanın dört bir yanındaki ünlüler, maske ve koruyucu elbiseler giyip sosyal medyada yayınlıyor. Milyoner model Naomi Campbell, Instagram'da tam koruyucu elbise ve hastane tipi N95 maske ile fotoğraflarını yayınladı.

Bu arada, kamu sağlığı hizmetlerinde çalışanlar neredeyse hiç korunmamaktadır. Hemşireler ve doktorlara haftalarca test uygulanmıyor . Umutsuz bir doktor Guardian gazetesine şöyle yazdı :

“Sağlık çalışanlarını test etmeyi ve temas takibi yapmayı neden durdurduklarını da anlayamıyorum. Hastane personeline [bizim] semptomlarımız hafifse test edilemeyeceğimiz söyleniyor. Bu inanılır gibi değil. Test edilmemize izin verilmezse,  başka kaç kişiye - hastaya - bulaştırdığımızı nasıl bileceğiz? Ne harika. Ne kadar da harika bir plan!"

Acil bir koruyucu ekipman sıkıntısı var. İngiltere'deki hastaneler en temel güvenlik ekipmanlarından yoksun. Yeterli kişisel koruyucu ekipman kullanma önerisi göz ardı edilirken NHS çalışanlarına koronavirüsü “mevsimsel gripmiş gibi tedavi etmeleri” söylendi.

Öz izolasyon

Evde kalın ve “sevdiklerinizi kaybetmeye hazır olun” dediler, ama kendilerinin evde kalmaya pek niyeti yok. BBC'ye göre, özel jetlerle uluslararası uçuşlar için yapılan sorgular dokuz kat arttı. Havaalanlarında, zenginler özel check-in, gümrük, güvenlik imkanları ve süitleri olan özel terminaller için para ödüyor. Britanya'da, süper zenginler, üst düzey emlakçılardan sığınaklı konaklar, Cotswolds malikaneleri ve ıssız Karayip adaları talep ediyor.

Amerikalı Milyoner Charles Stevenson New York'un Southampton kasabasında kalıyor. Bloomberg yayın organı ile yaptığı röportajda şunları söyledi: “Şu anda endişelenmiyorum- bana yakın bile değil. Köydeki insanlarda koronavirüs çıksa, buradan giderdim.” Idaho'ya uçup, isterse ailesinin de ona katılabileceği bir kulübeye kapanacağını söyledi. Şehirdeki milyonlarca işçinin karşılaştığı gerçeklikten ne kadar da uzak.

Binlerce süper zengin New Yorklu, Doğu Hampton'daki villalara kaçıyor ve burada yiyecekleri ve alışveriş malzemeleri helikopterle teslim ediliyor . Fakat işçi sınıfından insanların gidecek hiçbir yeri yok. New York salgın hastalığın yuvası haline geldi. On yıllardır koşullarının berbatlaşmasını ve yerel altyapının çöküşünü izleyen sıradan emekçi insanlar için tam bir cehennem olacak. Ama sorun değil: ellerini yıka, mesafeni koru, iyi olacaksın! 

Güvenli bir mesafeden, yüksek duvarların arkasında, özel adalarda veya geniş mülklerde, her türlü hizmet ve donanımla korunan varlıklıların, servetlerini üreten işçilerin, kârlarını güvence altına almak için hayatlarını riske atmalarını istemeye hakları yoktur. İtalya'da patronlar federasyonu binlerce fabrikayı açık tutmaya kararlı, buna toplum için yaşamı sürdürmede temel hiç bir rol oynamayan silah ve hatta kozmetik sektörü bile dahil! Fabrikaların açık olması ile yüksek enfeksiyon seviyeleri arasında bariz bir korelasyon (doğrusal ilişki) vardır. Ama patronlar umursamıyor.

Donald Trump, pandeminin henüz kontrol altına alınma şansına sahip olmasından çok önce, Paskalya Bayramı’na kadar ABD'de üretime yeniden başlamaya kararlı görünüyor. ABD kapitalist sınıfının büyük bir kısmı onu destekliyor. Milyarder Tom Golisano, Bloomberg yayın organına şöyle söylüyor:

"Ekonomiyi olduğu gibi kapalı tutmanın zararları birkaç kişiyi kaybetmekten daha kötü olabilir [!] Ciddi bir endişem var,eğer işler şimdiye kadar olduğu gibi giderse korkarım bir çoğu batacak" [vurgular bana ait]. 

Allah göstermesin de yaşamlarımızı korumak için işletmeler batmasın!  Başka bir kapitalist Dick Kovacevich de aynı makalede şöyle diyor:

“Bu insanları yavaş yavaş geri getireceğiz ve ne olacağını göreceğiz. Bazıları hastalanacak, bazıları ölebilir, bilmiyorum. Ekonomik olarak sürünmek mi istersiniz, yoksa grip benzeri bir deneyim ve grip benzeri semptomlar yaşama riskini almayı mı? Ekonomik risk mi yoksa sağlık riski mi almak istiyorsunuz? Seçim sizin.”

Bu sözler sermayenin soğuk muhakemesini ortaya koymaktadır. İşini mi kaybetmek istersin, yoksa ölmek mi? Sana kalmış.

İngiltere'de Sports Direct'in sahibi Mike Ashley, çalışanlarının işe gitmesine izin verilmesini istedi. Virüsün çalışanları ve toplum için oluşturduğu riskin farkında. Yine de hükümetin ürünlerini “temel” olarak sınıflandırmasını istedi, böylece mağazalarını açık tutabilecekti.

Gözde milyarder Richard Branson, özel bir adada yaşıyor, işçi sınıfından insanların günlük yaşamlarına güvenli bir mesafede. Kısmen kamu dış kaynak kullanım anlaşmalarına dayanarak milyarlarca poundluk bir imparatorluk kurdu. Sahibi olduğu Virgin Care, özelleştirme programlarında pay alan ve NHS’yi zor bir durumda bırakan en büyük fırsatçı şirketlerden biri.

Zenginliği ile yıllarca olmasa da aylar boyu çalışanlarının geçimini sağlayabilirdi. Yine de, kriz başladığında, tüm çalışanlarından sekiz hafta ücretsiz izin almalarını “isteme” cüretini gösterdi. Aynı zamanda da hükümetten havayolunu kurtarmasını talep ediyordu! Hem Branson hem de Ashley o zamandan beri geri adım attılar- ancak işçi sınıfının öfkeli tepkisinden sonra. Kâr için her şey mübah! İşçilerin harekete geçme tehlikesi hariç, çünkü…. o durum pek kârlı değil. 

Avusturya'da Ischgl'deki bir kayak merkezi olan Tirol’de, yetkililer en az dokuz gündür büyük bir koronavirüs salgını olduğu hakkında bilgi sahibiydiler. Bu, Avrupa'nın çok fazla etkilenmediği Mart ayı başlarında gerçekleşti. Ancak ekonomik zararlarından korktukları için kayak merkezlerini, barlarını veya otellerini kapatmadılar. Bu, tatil köyünün virüsün kıtaya yayılması için önemli bir merkez haline geldiği anlamına geliyordu.

Bu, hükümetlerin her yerdeki tepkilerini yansıtıyordu. Başlangıçta, Çinli yetkililer Wuhan'daki salgının varlığını reddetti. Kırılgan Çin ekonomisini korumak için - ta ki çok geç olana kadar - salgın hakkında yazan muhbirleri ve gazetecileri engellediler. İran'da Kum şehri açık kaldı ve Çin ile ilişkileri sürdürmek ve seçimlere yüksek katılımı sağlamak için virüsün varlığı haftalarca reddedildi. Her yerde egemen sınıf, kitlesel bir toplumsal huzursuzluk tehdidi harekete geçmeye zorlayana kadar ekonomiyi sürdürmek için elinden geleni yapıyor. Ancak İtalya'da görebildiğimiz gibi, o zaman bile, ekonomik kârı koruma girişimleri virüsle mücadele çabalarını çok daha az verimli hale getiriyor.

Bu arada, milyonlarca insan hükümetlerin yapmayacağı şeyleri yapmaya başlıyor. İngiltere'de birkaç milyonlarca insan, hasta, yaşlı ve diğer savunmasız gruplara yardım etmek için toplum inisiyatiflere katıldı. İran ve Çin'de, birçok insan hükümetlerinin reddettiği karantina uygulamalarını hayata geçirmek için kendi kontrol noktalarını kurdu. Dünya çapında milyonlarca insan hastanelerde ve başka yerlerde gönüllü olarak çalışmak için kaydoluyor. Bencil “insan doğası” için buraya kadarmış. Bütün bunlar olurken, imkan sahibi erkekler ve kadınlar iktidar ilişkileri içinde manevra ve entrika yapmakla meşguller.

Sadece başka bir grip mi?

Koronavirüsün mortalite (ölüm) oranı hakkında çok fazla konuşma yapılmıştır. Home Depot'un kurucu ortağı milyarder Ken Langone, Bloomberg yayın organına şöyle konuştu: “Bu hastalık hakkında benden daha akıllı olan insanlar tarafından söylenen, an itibarıyla yalnızca kötü bir grip olduğu ". Peki İtalya gibi yerlerde çift haneli ölüm oranlarını nasıl açıklıyorsunuz? Yani sonuçta mesele hangi sınıfa ait olduğunuza bağlı. 

Gerçek şu ki, uygun tıbbi bakım ile koronavirüs için ölüm oranı yüzde 1'den azdır. Ancak, tedbir alınmadığında ölüm oranı yüzde 5'in çok üzerindedir. Bu nedenle, sağlık sistemi İtalya ve İran'da olduğu gibi tıkandığında, ölüm oranı yüzde 5 ve üzerinde olacak. Tabii birinci sınıf özel sağlık hizmetlerine erişiminiz yoksa. Düşük gelirli insanların altta yatan hastalıklara sahip olma oranı yüzde 10 daha fazla, ki bu koronavirüsün 10 kat daha ölümcül olmasına sebep oluyor. New York Times'a göre bu rakamlar COVID-19'u “toplumun alt tabakalarında olan insanlar için yaklaşık iki kat daha ölümcül hale getiriyor.” Bu tabakadaki insanlar erken yaşta kronik hastalığa yakalanma eğilimine sahip ve bu, kötü koşullarda yaşayan alt yaş grubunun yüksek risk altında olması demek. 

Tüm bunlara, düşük gelirli insanların genellikle birbirine daha yakın yaşadığı ve varlıklı insanlardan daha fazla çalışmak ve sosyalleşmek zorunda kaldıkları gerçeğini de eklemek gerekir. Daha çok risk almak zorunda bırakıldıklarından, uzun vadede virüse yakalanmaları daha olası. Yani evet, Langone Bay ve arkadaşları için bu “yalnızca kötü bir grip” olabilir ama mağazalarında gecelerini gündüzlerine katıp çalışan işçiler için hikaye çok farklı.

Ezilen Uluslar

Daha yoksul ülkelerde, durum daha da vahim. Batı emperyalizmi on yıllardır ezilen ulusların zenginliğini sömürüyor. Emperyalizmin ağır boyunduruğu, Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki ülkeleri geri kalmış durumda bıraktı. Sağlık hizmetleri ve temel altyapı çoğunlukla mevcut değil. Kamu sektörü olan yerlerde de, ülkeyi büyük güçlere satıp ceplerini doldurmaya hizmet eden yerel egemen sınıf tarafından mümkün olduğunca engellenmiş. 

Dünyadaki yoksullar için, öz izolasyon diye bir şey olamaz. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre, dünya genelinde yaklaşık 1.8 milyar insan yetersiz konutlarda yada sokakta yaşıyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ının evinde şebeke suyu ve sabun yok. Hastalığın yayılmasını durdurmak için düzenli el yıkamadan söz etmek çok zor. Birçok insan kalabalık evlerde yaşıyor ve aynı olanaklardan faydalanıyor. Konut ve Toprak Hakları Ağı'na göre Hindistan'ın sadece kentsel alanlarında en az 4 milyon evsiz var. 70 milyondan fazla Hintli gecekondu kasabalarında ve gayri resmi yerleşimlerde yaşıyor. Gerçek rakamlar daha da yüksek. Buna benzer durumların örnekleri dünya çapında fazlasıyla mevcut.

Hindistan Başbakanı Modi, herkesi  ülkenin pandemiye karşı savaşan sağlık işçilerini alkışlamaya çağırdı. Ama alkışlanmaktan ziyade, saglik sistemin on yıllardır mahrum bırakıldığı paraya, kadroya ve kaynaklara ihtiyaci var. Hindistan'da 1.700 kişiye sadece bir doktor düşüyor! Ancak dünyadaki hastalık yükünün yüzde 21'ine sahip. Sağlık hizmetlerine yapılan kamu harcamaları gayri safi milli hasılanın (GSMH) sadece yüzde 1,28'ine tekabül etmekte. Bu arada, savunma harcamaları GSMH'nin yüzde 11'inden fazlasını oluşturuyor. Tabii bu, zenginler için bir sorun değil. Özel sağlık hizmetleri var ve duvarlarla çevrili bahçelerinde, konaklarında, saraylarında ve kırsaldaki inziva köşelerinde saklanabilirler. En temel olanakların yokluğunda virüsün bu ülkelerdeki milyonlarca yoksul insana bulaşması için bütün koşullar mevcut. Tamamıyla savunmasız durumdalar.

Aşağıdaki video, “sokaktaki” sıradan insandan, Mukesh Ambani (ailesiyle birlikte görülüyor) gibi milyarder sanayicilere kadar bütün Hindistan’ın koronavirüse karşı nasıl birlikte mücadele ettiklerini göstermek için hazırlanmış. Ancak Ambani Bey kulesinden izlerken, yoksullar korunmasız bir şekilde sokaklarda. Videonun asıl gösterdiği ise zengin ve fakir arasındaki şiddetli eşitsizlik olmuş. Yozlaşmış egemen sınıfın, Hindistan işçi sınıfını insafsız sömürüsüyle yaratılan eşitsizlik, engellenmemeye devam eden bir sömürü:  

Hindistan’daki yoksulların kaçacak bir yeri yok. Vice yayın organı, açık koronavirüs belirtileriyle doktora getirilen 50 yaşındaki bir kadını haber yaptı. Elbette test yapılamamış, fakat doktorlar ısrarla öz izolasyon öneriyor. Fakat kadının kızı şu şekilde cevap veriyor: “Doktor, söylediğiniz mümkün değil. Evimiz küçük bir kulübe ve dördümüz de aynı odada yaşıyoruz. Sadece yatıp uyuyacak kadar yerimiz var. 1 metre mesafe koymak imkansız. Üçümüz kadın ve kadınların dışarıda yatması güvenli değil. Kaldı ki dışarıda akrep ve yılan tehlikesi var”. Vice yayın organına göre, doktorlar onu evde kalmaya ikna etmeye çalışıyorlar, fakat kızı diyor ki: “Hava iyi de olsa, kötü de olsa, hasta da olsa, sağlıklı da olsa keçileri otlatmak için dışarıya çıkmak zorunda.’’ Bu tür hikayeler gelecek dönemde Hindistan ve benzer bir çok ülkede milyonlarca değilse de yüz binlerce kez anlatılacaktır.

Acil salgın sorununun ötesinde, sınırsız bir ekonomik baskı da kitlelerin sırtına binecek. İnsanların büyük çoğunluğu, gelir kaynaklarını kaybetmelerine yol açan karantina koşullarından etkilenmekte. Milyonlarca yoksul sokak satıcısı,gündelik işçi ve işportacı Delhi şehrinden köylerine kaçmaya çalışıyor. Şehirlerde sığınabilecekleri bir yer yok. Evsiz barınakları dolup taşıyor. Polisler, “karantinayı ihlal ettikleri” gerekçesiyle dışarda kalmış insanları acımasızca dövüyor. Bu yüzden, yerel mahsüllerle hayatta kalabilecekleri köylerine kadar yüzlerce hatta binlerce kilometre yürümek zorunda kalıyorlar. Virüs de onlarla beraber ülkenin temel sağlık ve temizlik imkanlarına erişimin daha da kıt olduğu bölgelerine ulaşacak. Tamamen virüsün insafına kalacaklar. Ve bu sadece başlangıç. 

Büyük İlaç Firmaları

Ortaya çıkabilecek ölüm ve yıkım oranına bakıldığında, en rasyonel şeyin, krizi dünya ölçeğinde çözmek için tüm tıbbi araştırmaları ve tıbbi olanakları bir araya getirmek olacağını düşünebilirsiniz. Kapitalizmin yasalarına göre böyle değil. Burada kâr ve soğuk sınıf çıkarları en tepede hüküm sürmekte.

Bir aşı yaratma yarışı, ulusal egemen sınıflar arasındaki rekabet nedeniyle aksıyor. ABD, Çin ve Avrupa, uluslararası nüfuzlarını artırmak için herkesten önce etkili bir aşı geliştirmeyi umuyor. Bazı söylentilere göre Donald Trump, potansiyel bir aşı üzerinde çalışan Alman biyoteknoloji şirketi CureVac'ı almak istiyordu. Şüpheli bir şekilde bu başarısız girişimden kısa bir süre sonra, şirket AB'den 85 milyon € "hibe" aldı.

Yardım çabaları bile egemen sınıf tarafından aksatılmakta. Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri salgının ilk haftalarında İtalya’ya giden elzem tıbbi malzemelerin nakliyesine engel oldular. Bunun bedelini kaç insan hayatlarıyla ödemiştir? 

Kapitalistler, kitlelerin bu zor durumundan nemalanmaya çalışıyor. Virüse yakalanan hastaların tedavisinde faydalı olabilecek ilaçların fiyatları yükseliyor. Financial Times yayın organına göre, Rising Pharmaceuticals ilaç firması, COVID-19’a karşı test edilmekte olan klorokin adlı sıtma ilacının fiyatını yüzde 98 yükseltti!  İnsanlar ayağa kalkınca da fiyatı düşüreceklerini belirttiler fakat hala fiyatın ne olacağı belli değil. 

En az 79 milyon dolar kamu fonu harcamasıyla geliştirilen ve  etkili olma potansiyeli taşıyan başka bir ilaç olan Remdesivir’e, Intercept yayın organının belirttiğine göre Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından  “yetim ilaç” statüsü verildi. Bu statü, eğer nadir bir hastalığın tedavisi için kullanılacaksa, üreticiye bu ilaç üzerinde tek satıcı olma hakkı verir. Ne var ki koronavirüs nadir bir hastalık filan değil. Bu statü ilaç şirketlerine ilgili ilacın fiyatını çarpıcı şekilde yükseltmesine izin veriyor. Aynı rapora göre “2018’de yetim ilaçla uygulanan bir tedavinin ortalama maliyeti, bu tanıma sahip olmayan 5000 dolarlık tedaviye kıyasla tam 98,500 dolar.” Dolayısıyla kâr arayışı bir kez daha binlerce sıradan insanın hayatını kurtarabilecek bir ilaca erişimi daha da kısıtlıyor.  

Büyük ilaç şirketleri ve bir çok farklı ülkedeki ulusal burjuvazi kendi sığ çıkarlarını korumak için saldırırken, kitleler de bu krize karşı tabandan gelen inisiyatifler oluşturuyor. Bunlardan bir tanesi de her yerde kullanılabilecek düşük maliyetli,düşük teknolojili, mekanik solunum cihazları üretmek için oluşturulan telifsiz bir donanım projesi olan OxyGEN. Kimse bu projeden çıkar sağlamıyor, buna rağmen çok yaratıcı. Bu bizi inandırmaya çalıştıkları piyasa ve kapitalist rekabetin bilimsel ve teknolojik gelişimi sağlamanın en iyi yolu olduğu söylemiyle kafadan çelişiyor. Bu zor zamanlarda, aslında, üretim araçlarının özel mülkiyeti insanlığın önündeki en büyük engel haline geliyor.

Çıkmaza Giren Sistem

Her fırsatta, toplumun ihtiyaçlarına ve çalışan insanların hayatlarına değil kâr kaygısına öncelik veriliyor. Sonuç olarak, yüz binlerce, belki milyonlarca insan ölebilir. Kaçınılmaz olduğu için değil. Pandemi durdurulamadığı için değil. Akut tehlike altında olanlar için tedavi olmadığından değil. Çünkü kapitalizmin çarkları dönmeli. İşler devam etmeli. Kârlar korunmalıdır!

Sağlık hizmetlerine erişiminiz mi yok? Ne yazık! Çalışmayı bırakamayacağınız için enfekte olma riskiniz mi var? Ne yazık! Paranızın yetmeyeceği bir tedaviye umutsuzca ihtiyacınız mı var? Ne yazık! “ÖNCELİK DEĞİLSİNİZ”. Kapitalist bir toplumda, bir öncelik değilsiniz. Kâr en yüksek önceliktir. Sistem böyle kurulmuştur. Sonuç olarak, ebeveynler çocuklarını kaybedecek. Çocuklar ebeveynlerini kaybedecek. Kardeşler, kız kardeşler, arkadaşlar ve meslektaşları ölecek. Boris Johnson'un dediği gibi "Sevdiklerinizi kaybetmeye hazır olmalısınız". “Eğitimli”, konuşması düzgün, takim elbiseler içindeki kalpazanların gerçek doğasını, kapitalizmin çıplak yüzünü görmeye hazır olun! Süslü maskeleri düştüğünde, Sermaye’nin çürümüş, kurtçukların kemirdiği, can çekişen yüzünü görmeye hazır olun!  

Egemen sınıfın çıkarları bir bütün olarak toplumun çıkarlarına ters yönde gidiyor. Bir şeyler yapmaya niyetlendiklerinde de iş işten geçmiş oluyor. Önlemler her şeyden önce işletmeleri korumaya yönelik.  İleri görüşlülük ya da toplumun çıkarı adına değil işçi sınıfının kapitalistlerin hakimiyetini tehdit eden tepkisinden korktukları için önlem alıyorlar. 

İnsanlık, karşılaştığımız sorunları aşmak için gereken tüm bilgi ve üretken kapasiteye sahip. Muazzam teknolojik imkanlara sahip devasa fabrikalar. Astronomik hesaplama gücü. Robotik teknoloji. Yüz binlerce bilim adamı ve işçi, virüsü durdurmak için gerekenl her şeyi yapmaya hazır.

Ancak küçük,ayrıcalıklı bir grup üretim araçlarını elinde tuttuğu sürece bu durum hepimiz için faydalı olamaz. Tanıklık ettiğimiz sadece küresel bir salgın değil. Her şeyden önce,üretici güçlerin, üretim ilişkilerine bir başkaldırısı. İnsanlığın bin yıllar içinde gelişen muazzam üretken kapasitesi artık sınıflara bölünmüş bir toplumla birlikte var olamıyor. Kapitalizm, gelişmenin önünde bir engel halini almıştır.  

Gelişimden hiçbir çıkarı olmayan kapitalist sınıf, toplumun kanseri haline gelmiştir. Aksine bütün zenginliği üreten işçi sınıfının ise toplumu ileriye taşımaktan başka çıkarı yoktur. Dolayısı ile talebimiz şu olmalı: Toplumun refahı kapitalistlerin kaldıramayacağı bir yükse, onlar da bizim kaldıramayacağımız bir yük. Artık devrilmeliler ve varlıkları, mülkleri kamulaştırılmalı. Kapitalizmin yerine, üretime toplumun tamamının sahip olduğu ve yönettiği, yeni bir toplum inşa edilmeli. Herkesin ihtiyacını karşılamak esasına dayalı işleyen bir toplum: Ayrıcalıklı bir azınlığınkini değil.